Her gün aynada gördüğü yüz, ona ne kadar hoş, ne kadar mükemmel gelir, bazen en derin korkularını bile unutturur. O yüze bakarken, bir kral gibi durur; özgürlüğün, gücün, ve mutluluğun simgesi gibi. O, kendi dünyasında en parlak yıldızdır, ve parlamak için başkalarının kararmasına gerek olmadığını düşünür. Ama o, palyaçodur.
Palyaço, sürekli gülümseyen, yüzü rengarenk boyanmış ve herkesin eğlenmesi için çaba harcayan kişidir. Ama o gülüşün arkasındaki gerçek, bir kez aralanınca, acı ve çelişkilerle dolu bir manzara ortaya çıkar. Kendi kimliğini oluştururken, başkalarını küçümseyerek, bazen en derin acıları bile incitmeden sahip olduğu gücü artırmayı hedefler. O, "ben" diyen kişidir. "Biz" değil, "ben". Çünkü "ben" her şeydir, "ben" parlıyor, "ben" kazanan, güçlü ve özgürdür.
Hikayenin içinde, kendini başka kimselerin yerine koyan, empati duyan bir ruh yoktur. Tam tersine, o "ben" dediği zaman, başkalarının varlığı bir tehdit olmaktan başka bir şey değildir.
Diğerlerinin duygularını, ihtiyaçlarını ve acılarını anlamaz; onların gözlerinden bakmaz. Çünkü o, kendi penceresinden dünyayı izler. Ve o pencereden bakınca, sadece kendi yüzünü görür. Kendini diğerlerinden üstün gördüğü için, bazen gerçekleri unutur; başkalarının da hakları olduğunu, başkalarının da acıları olduğunu.
O, markasını her an parlatan, görünürlüğünü yükseltmeye çalışan kişidir. Her adımı, her hareketi, bir reklam gibi ama tüm bunlar başkalarının hisleriyle oynayarak olur. Bir yandan kadın haklarını savunduğunu iddia eder, diğer yandan başkalarının zaaflarıyla, acılarıyla oyunlar oynar. "Kadın güçlenmeli" derken, etrafındaki kadınların düşüşü üzerinden yükselmeye çalışır. Kendine yeni zaferler inşa ederken, başkalarının çöküşünü bir basamaktan bir adım daha yukarıya çıkmak için kullanır.
Ama tüm bu maskenin arkasında bir gerçek vardır; bir palyaço.
İçindeki boşluğu, başkalarını küçük düşürerek doldurmaya çalışan bu kişi, kendi kimliğini bu maskenin arkasında gizler. Aslında ne kadar güçlü ve özgür olduğunu savunsa da, özünde korkuları vardır; sevgiye, saygıya ve doğruluğa. Ama o, hiçbir zaman bunları kabul etmez. Çünkü gerçek bir yüzü, gerçek bir benliği keşfetmek, o maskeyi çıkarıp çirkinliğiyle yüzleşmek demektir. Ve bir palyaço, hiçbir zaman gerçek yüzüyle karşılaşmak istemez.
Kadınları birbirine düşüren, onları rakip olarak gören ve bazen onlara karşı bir güç gösterisi yapmaya çalışan bu palyaço, aslında en büyük zaferi kaybeder. Çünkü bu zafer, başkalarının duygularıyla oynamakla, onları parçalamakla değil, onlara değer vermekle kazanılır. Gerçek güç, başkalarını yıkmakta değil, onları onurlandırmakta bulunur.
O, dışarıdan bakıldığında belki de herkesin alkışladığı, herkesin takdir ettiği bir figürdür. Ama arkadaki acıyı kimse görmez.
Ve bir gün, o maskeler dökülür. O palyaço, kendisini gerçekten tanıyan birine dönüştüğünde, belki de o zaman başkalarının acılarıyla oynamanın ne kadar yıkıcı olduğunu fark eder. Ama o an, çoğu zaman çok geçtir.
Çünkü başkalarına zarar verdiğinde, en büyük kaybı hep kendisi yaşar ve yaşamaya devam eder.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ecevit KARAKOYUN Bandırma Harp Tarihi Araştırmacısı
Palyaço
Her gün aynada gördüğü yüz, ona ne kadar hoş, ne kadar mükemmel gelir, bazen en derin korkularını bile unutturur. O yüze bakarken, bir kral gibi durur; özgürlüğün, gücün, ve mutluluğun simgesi gibi. O, kendi dünyasında en parlak yıldızdır, ve parlamak için başkalarının kararmasına gerek olmadığını düşünür. Ama o, palyaçodur.
Palyaço, sürekli gülümseyen, yüzü rengarenk boyanmış ve herkesin eğlenmesi için çaba harcayan kişidir. Ama o gülüşün arkasındaki gerçek, bir kez aralanınca, acı ve çelişkilerle dolu bir manzara ortaya çıkar. Kendi kimliğini oluştururken, başkalarını küçümseyerek, bazen en derin acıları bile incitmeden sahip olduğu gücü artırmayı hedefler. O, "ben" diyen kişidir. "Biz" değil, "ben". Çünkü "ben" her şeydir, "ben" parlıyor, "ben" kazanan, güçlü ve özgürdür.
Hikayenin içinde, kendini başka kimselerin yerine koyan, empati duyan bir ruh yoktur. Tam tersine, o "ben" dediği zaman, başkalarının varlığı bir tehdit olmaktan başka bir şey değildir.
Diğerlerinin duygularını, ihtiyaçlarını ve acılarını anlamaz; onların gözlerinden bakmaz. Çünkü o, kendi penceresinden dünyayı izler. Ve o pencereden bakınca, sadece kendi yüzünü görür. Kendini diğerlerinden üstün gördüğü için, bazen gerçekleri unutur; başkalarının da hakları olduğunu, başkalarının da acıları olduğunu.
O, markasını her an parlatan, görünürlüğünü yükseltmeye çalışan kişidir. Her adımı, her hareketi, bir reklam gibi ama tüm bunlar başkalarının hisleriyle oynayarak olur. Bir yandan kadın haklarını savunduğunu iddia eder, diğer yandan başkalarının zaaflarıyla, acılarıyla oyunlar oynar. "Kadın güçlenmeli" derken, etrafındaki kadınların düşüşü üzerinden yükselmeye çalışır. Kendine yeni zaferler inşa ederken, başkalarının çöküşünü bir basamaktan bir adım daha yukarıya çıkmak için kullanır.
Ama tüm bu maskenin arkasında bir gerçek vardır; bir palyaço.
İçindeki boşluğu, başkalarını küçük düşürerek doldurmaya çalışan bu kişi, kendi kimliğini bu maskenin arkasında gizler. Aslında ne kadar güçlü ve özgür olduğunu savunsa da, özünde korkuları vardır; sevgiye, saygıya ve doğruluğa. Ama o, hiçbir zaman bunları kabul etmez. Çünkü gerçek bir yüzü, gerçek bir benliği keşfetmek, o maskeyi çıkarıp çirkinliğiyle yüzleşmek demektir. Ve bir palyaço, hiçbir zaman gerçek yüzüyle karşılaşmak istemez.
Kadınları birbirine düşüren, onları rakip olarak gören ve bazen onlara karşı bir güç gösterisi yapmaya çalışan bu palyaço, aslında en büyük zaferi kaybeder. Çünkü bu zafer, başkalarının duygularıyla oynamakla, onları parçalamakla değil, onlara değer vermekle kazanılır. Gerçek güç, başkalarını yıkmakta değil, onları onurlandırmakta bulunur.
O, dışarıdan bakıldığında belki de herkesin alkışladığı, herkesin takdir ettiği bir figürdür. Ama arkadaki acıyı kimse görmez.
Ve bir gün, o maskeler dökülür. O palyaço, kendisini gerçekten tanıyan birine dönüştüğünde, belki de o zaman başkalarının acılarıyla oynamanın ne kadar yıkıcı olduğunu fark eder. Ama o an, çoğu zaman çok geçtir.
Çünkü başkalarına zarar verdiğinde, en büyük kaybı hep kendisi yaşar ve yaşamaya devam eder.